Kürsü
Kudüs’ten kaçmak mümkün değil
Taha Kılınç: 'Ortadoğu’da şu anda şahit olduğumuz hadiseler, sadece bölgesel ve uluslararası siyasetin değil, aynı zamanda dinler tarihinin de konusu. Uzun asırlar boyunca hep olageldiği gibi. Bu bağlamda, Yahudilik ve Hıristiyanlığa ait kutsal metinlerin günümüzde mevcut versiyonlarındaki atıflarla, meseleler itikadî bir surete de bürünüyor. Dolayısıyla dinler tarihi okumaları yapmadan, onların referanslarını incelemeden, günümüz Ortadoğu’sunu ve siyasetini anlamak da imkânsızlaşıyor.'
Kur’ân’ın ısrarla ve sıklıkla Ä°srailoÄŸulları’ndan ve onların dar bir dairesel döngü içinde (Filistin-Mısır-Sina-Filistin) gerçekleÅŸen tarihî yürüyüşlerinden söz etmesi boÅŸuna deÄŸil. Muharref biçimleriyle bile olsa Tevrat ve Ä°ncil, Kur’ân’ın yanına konarak okunduÄŸunda, günümüzdeki birçok düğüm noktasının tarihsel kökenine dair iÅŸaretleri yakalamak mümkün. Kur’ân’ın üstüne basa basa Ä°srailoÄŸulları’ndan söz edip durmasının da, Hz. Peygamber’in Yahudilerin domine ettiÄŸi bir ÅŸehre, Medine’ye hicret etmesinin de hikmetleri burada gizli: Kıyamete kadar, bu meseleler hep gündemimizde olacak. Ayetlerin ve Siyer’in iÅŸaret ettiÄŸi hakikat bu.
Ä°lahî hikmet gereÄŸi, Ä°slâm’ın ilk yıllarında Müslümanlar, Kudüs’teki Beyt-i Makdis’i kıble edinmiÅŸlerdi. 23 yıllık risâletin yaklaşık 14 yılı boyunca, namazlar Kudüs’e dönülerek kılındı. O sırada Kudüs’te Beyt-i Makdis fiziken ve cismen mevcut deÄŸildi. Müslümanlar, aslında bir hatıraya, Hz. Süleyman’ın inÅŸa ettiÄŸi o muhteÅŸem mabedin hatırasına yöneltilmiÅŸlerdi. Verilen mesaj ÅŸuydu adeta: Kudüs’e dikkat.
Mirâc yolculuÄŸu sırasında Hz. Peygamber’in Kudüs’e uÄŸraması da, burada kendisine gösterilen ilahî iÅŸaretler de yine aynı amaca matuftu: Kudüs, gündeminizde olsun.
Müslümanlar olarak ister ihmal edelim, ister ciddiye alalım, Kudüs her zaman “temel meselemiz” olarak kalacak. Tarihin de coÄŸrafyanın da kilidi Kudüs. Bundan kaçış olmadığı gibi, konunun ihmale gelir tarafı da yok.
***
Daha önce yine bu köşede yazmıştım: Kur’ân’ı, sadece emir ve yasakları öğrenmek ya da sevap kazanmak için deÄŸil, tarih ve siyaset açısından da okumak mecburiyetimiz var. Böyle yaptığımızda ve okumalarımızı derinleÅŸtirdiÄŸimizde, karşımıza muazzam bir mazi, hâl ve istikbâl perspektifi çıkıyor.
Birkaç gündür, “Kudüs’le ilgili ne yapabiliriz? Görev ve sorumluluklarımız nelerdir?” sorusunu mütalaa ediyoruz arkadaÅŸ çevrelerinde, sohbet halkalarında. Kur’ân’dan buna dair iÅŸaretler yakalamaya çalışınca, göze çarpan kısımlar oldukça öğretici. Ä°ÅŸte bir örnek:
Hepimizin bildiÄŸi kıssadır. Mısır’da Ä°srailoÄŸulları’na uygulanan ilk soykırım sırasında, Hz. Musa, ilahî koruma altında Firavun’un sarayına yerleÅŸtirilir. Ardından, yine bildiÄŸimiz üzere, ayırmaya çalıştığı kavgada yumruÄŸunun isabet ettiÄŸi adamın ölümü üzerine Medyen’e iltica eder, orada 10 yıl kalır, bilâhare de peygamberlik göreviyle Mısır’a yeniden gönderilir. Hz. Musa’nın peygamber olarak Firavun’un karşısına çıkmasından sonra, Mısır yönetimi Ä°srailoÄŸulları’nın erkek çocuklarını yeniden boÄŸazlamaya baÅŸlar. Bu, ikinci büyük soykırımdır. Binlerce bebek, Firavun’un askerleri tarafından daha kundaktayken öldürülür.
A’râf suresinde bu kıssayı anlatan Kur’ân, 129’uncu ayette Ä°srailoÄŸulları’nın Hz. Musa’ya yaptığı bir itirazı aktarır bize: “Ey Musa, sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da bize eziyet edildi!” Söylemek istedikleri açıktır: “Peygamber olduÄŸunu söylüyorsun, ilahî yardım vaat ediyorsun, ÅŸu halimize bak!” Kavmine önce sabır tavsiye eden Hz. Musa, daha sonra şöyle der: “Olur ya, belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok edip, yeryüzünde (onların yerine) sizi getirir de nasıl amel edeceÄŸinize bakar.”
Kudüs’le ilgili bize mesaj veren kısım tam da burası iÅŸte: Mesele yaÅŸanan acılar, çekilen sıkıntılar, karşılaşılan mahrumiyetler deÄŸildir. Onlar gelir geçer, hatta hepsi ecir ve manevî derece olur. Sıra size geldiÄŸinde ve emanet size tevdi edildiÄŸinde nasıl amel edeceksiniz, siz asıl buna kafa yorun.
***
Ä°srail ÅŸu anda “Ben artık iÅŸgali bitiriyorum, Ä°slâm dünyası Kudüs’ü teslim alsın, kendisi yönetsin” deyip çekilse, Müslüman ülkelerin bugün Kudüs’ü barışçıl bir ÅŸekilde, ortak akılla yönetebilecek imkân ve kabiliyetleri yok maalesef. Bu, yüzleÅŸmemiz gereken acı bir gerçek. Kudüs’ü ÅŸimdi elimize alsak, bu narin ÅŸehir muhtemelen Ä°slâm dünyasındaki iç çatışmaların, rekabetlerin, kıskançlık ve kinlerin kurbanı olur. Müslümanlar arasında, kuvvetle muhtemel, Kudüs’ün yönetimi ve hâkimiyetiyle ilgili ciddi gerilimler ve kavgalar çıkar.
Ä°srail’e sövmek, iÅŸgalin kötülüğünden söz etmek, yaÅŸanan dramları ortaya dökmek en kolayı. Müslümanlar olarak zihnimizi çalıştırmamız gereken nokta ÅŸu: Kudüs’e lâyık mıyız? Ona, hep eleÅŸtirdiÄŸimiz diÄŸerlerinden farklı olarak, ÅŸanına yaraşır ÅŸekilde muamele edebilecek miyiz? Bunun için ne yapmalıyız? Hazırlıklarımız var mı? Nesillerimiz bu bilinçte mi? Kudüs’ü tanıyor muyuz? Ãœzerinde çalışıyor muyuz?
Kudüs’le ilgili kaynak eser tavsiye ederken hâlâ düşünüyorsak, meseleyi ayrıntılı ÅŸekilde anlatan kitaplar hâlâ yabancı dillerden tercüme ise, akademide hâlâ tatmin edici derecede Kudüs çalışmaları yapılmıyorsa… Demek ki, önümüzde yürünecek uzun bir yol var.
Kaynak: Yeni Åžafak
Henüz yorum yapılmamış.